Nüfus geleceğin aynasıdır.


Yaklaşık 40 yıldır çalışıyorum. Bizim nesil bir önceki nesile göre çok şanslıydı. Muazzam gelişmeler oldu, refah arttı. Babalarımızdan daha iyi ve rahat bir hayat yaşadık. Gelişmelerin 3 önemli nedeni olduğunu söyleyebilirim. Başta teknoloji ve globalleşme ve her zaman olduğu gibi demografi yani nüfusun karakteristikleri.

Ben doğduğumda, 60 yıl önce dünya nüfusu 3.1 milyar imiş Türkiye nüfusu da 29 milyon. Yani dünyanın %1’inden daha az. 35 yaşıma geldiğimde Dünya nüfusu ikiye katlanmış 6 milyar olmuştu, şimdi de 8 milyar.

Türkiye nüfusu da 85 milyon oldu (60 yılda 3’e katladı) son akımla beraber yani Dünyanın %1’inden biraz fazla. 

Nüfus ile ilgili en önemli gelişme refahın artması ile birlkte insan ömrünün uzaması ve bunu yıllar içinde takip eden doğum oranının düşmesi oldu. Bilhassa Batımızdaki gelişmiş ülkelerde.

Türkiye’de de 60 yaş üstü nüfusun toplam içindeki payı artarken 15 yaş altındaki nüfusun payı hızla düşüyor.

Bu arada Afrika nüfusu 5 kat Asya nüfusu da yaklaşık 3 kar artmış.

Her şey bu hızla giderse göçler doğudan batıya devam edecek, Asya’dan Afrika’dan ve Ortadaoğu’dan milyonlar batıya göçerek oralarda yaşanan genç işgücü açığını kapatacak. Türkiye de bu göçlerden nasibini alıyor ve almaya devam edecek.
Yetişmiş gençler Batıya gidecek, ucuz iş gücü doğudan gelecek.

Devlet de bunu görüyor iş insanları da ama gerek iş modelleri gerekse ürün ve hizmetler bir taraftan yaşlanan bir taraftan göç alan bir ülke için yeterli hızda adapte olmuyor. Hastane inşa etmek dışında büyük yatırım yok. Bizi teğet geçecek diye pasif kalınıyor.

Bu değişen demografiye ne tür ürünler ve hizmetler geliştirilebilir?

….

Kurumsal hayatta işgücü alanında bir süredir ilginç gelişmeler yaşanıyor. 
Pandemi öncesinde de yetenekli insanların istediği yerde istediği şekilde çalışma arzusunun yükselmesini görüyorduk.
Pandemi çıkışında bunu ABD’de “büyük istifa”nın izlediğini gördük. Kamyon şöförü seviyesine dahi indi bu işi terketme dalgası.
Avrupalı kurumların (siyasette yabancı karşıtlığı bir duruş pompalanırken) Türkiye dahil olmak üzere Doğu Avrupa ülkelerine saldırarak gerek teknoloji gerekse de medikal alanda yetenekli olarak adlandırılan (iyi eğitimli, teknoloji ile barışık, sonuç odaklı çalışan) gençleri uzun zamandır görmediğimiz cazip tekliflerle ülkerine davet ettiklerini ya da uzaktan çalıştırarak açıklarını kapatmaya çalıştıklarını hayretle izliyorum.
Geçenlerde Londra’da katıldığım uluslararası bir konferansta her katılımcı bunu dile getirdi. Romenlerin açıklarını Türkiye’den kapattıklarını anlatmasını ağzım açık dinledim.
Günün esprisi “şirketler eskiden dışarıdan gelecek tehditlere karşı güvenlik önlemleri alırdı şimdi ise içeridekilerin kaçmasını engellemek için güvenlik önlemleri alıyor” oldu.

Siz ne düşünüyorsunuz? Bu dalgalanma durulur mu yoksa akışkanlık devam eder mi?

….

Göçmenlik tarihi olan bir aileden gelmiyorum ama sıkı “göçmenci”yim. 

Artan şehirleşme, gelişen sağlık hizmetleri sonucu nüfus artış hızımız düştüğü için hayatın normal akışını devam ettirebilmek, tarımsal ekonominin çarklarını döndürebilmek, yaşlanan nüfusun emekli maaşlarını, sağlık masraflarını karşılayacak genç-çalışan bir nüfusa ihtiyacımız olduğunu herkesin anlamasını bekliyorum. Ne kadar zor olabilir ki değil mi?

Göçmenlerin sosyal dokuları rahatsız etmesini anlıyorum, siyasette kullanılmalarını da anlıyorum, su yüzüne çıkarmamaya çalıştığımız ırkçılığımızı da tetiklediğini, genetik havuzu değiştireceklerinden endişe edilmesini anlıyorum. Ben “büyük Suriyeli mülteci akımı” öncesi de toplumsal yapımızdan ve gidişatımızdan şikayetçi olunduğunu da hatırlıyorum. “Her şey güllük gülistanlıktı da Suriyeliler mahvetti” görüşünü çok fevri buluyorum.

“3 milyon Suriyeli yerine 3 milyon Balkan göçmeni gelse sorun olmayacaktı” çok sık duyduğum bir cümle son günlerde. Balkan ülkeleri çoğunlukla AB’ye dahil olduğu için göçmen olarak bize gelmeleri ihtimali kalmadı, en son Bulgaristan’dan gelmiş olanlar da büyük oranda geri döndü zaten.

Keşke “ABD, Kanada ve Avrupa gibi seçerek alsaydık, sadece yetenekli/eğitimli olanları alsaydık” deniyor, lakin o eğitimli/yetenekli Suriyeliler/Afganlar ABD, Kanada ve Avrupa tarafından seçilip, iyi şartlarla misafir edildikleri için bizde kalmayı tercih etmiyorlar. (Kuzey Ege’de Assos-Midilli arasında 24 saat devriye var hala Yunanistan’a kaçmak isteyenleri ve kaçakçıları durdurmak için. )

Göçmenin hırslı olduğunu, girişimci olabildiğini, bizlerin ve çocuklarımızın beğenmediği işleri severek yaptığını, topluma olduğu yükten fazla katma değer yarattığını, uzak doğu ile rekabet edemeyen temel endüstrilerin ihtiyacı olan ucuz iş gücünü karşıladığını, şimdiden okullarda çocuklarımızla beraber okumaya başladıklarını, 15-20 sene içinde ailelerimize gireceklerini öngörmek zor değil. 

Göçmen alıp da ekonomik açıdan geri giden ülke yok. Tüketimde de üretimde de taze güç. 

….

TUIK 2022 Aralık ayı içinde son nüfus çalışmasını yayınladı. 
İyi haber nüfusumuz hala artıyor. Kötü haber nüfusumuz yaşlanıyor. Artış hızı düşüyor. Medyan yaş 33’e yükselmiş. Yani nüfusun yarısı 33 yaşın altında yarısı da üstünde. 

“Çalışma çağı olarak tanımlanan 15-64 yaş grubundaki nüfusun oranı, 2021 yılında %67,9’a çıktı. Çocuk yaş grubu olarak tanımlanan 0-14 yaş grubundaki nüfusun oranı 2021 yılında %22,4’e düştü. Yaşlı nüfus olarak tanımlanan 65 ve daha yukarı yaştaki nüfusun oranı ise 2021 yılında %9,7’ye yükseldi.”

Pandemi dolayısıyla “kahinler” evde oturan çiftlerin sıkıntıdan bol bol çocuk yapacaklarını, pandemi çıkışı “nüfus patlaması” yaşayacağımızı söylemişti ancak sonuçlar öyle olmamış. Dünya genelinde 2021 yılında nüfus, savaştan (gençlere not II.Dünya savaşı kast ediliyor 1950 sayımı) bu yana ilk defa %1’den az artmış. Memleketimizde de benzer şekilde 2018-2019 yıllarında gördüğümüzden daha düşük bir nüfus artışı kaydedilmiş. 

……
Ben “göçmen” desem de vatandaşlık almamış olan Suriyeliler hala “mülteci” statüsündeler herhalde ve istatistiklerde önemli yer tutmuyorlar henüz.  
“Türkiye’de ikamet eden 84 milyon 680 bin 273 kişinin %94,9’unun doğum yerinin Türkiye, %3,7’sinin ise yurt dışı olduğu görüldü. Doğum yeri bilinmeyenlerin oranı ise %1,4 oldu. Türkiye’de ikamet eden ancak doğum yeri yurt dışı olan 3 milyon 141 bin 351 kişi arasında Bulgaristan doğumlular %11,4 ile ilk sırada yer aldı. Bulgaristan’ı sırasıyla %10,5 ile Almanya, %10,4 ile Irak, %8,8 ile Suriye, %5,7 ile Afganistan doğumlular izledi.
Türkiye’de ikamet eden yabancı nüfus 2021 yılında 1 milyon 792 bin 36 kişi oldu. Bu nüfusun %49,7’sini erkekler, %50,3’ünü ise kadınlar oluşturdu. Türkiye’de ikamet eden yabancı nüfusun vatandaşlık ülkelerine göre dağılımı incelendiğinde, %18 ile Irak vatandaşlarının ilk sırada yer aldığı görüldü. Irak vatandaşlarını sırasıyla %10,2 ile Afganistan, %7,2 ile İran ve %6,9 ile Türkmenistan vatandaşları takip etti.”

Yorum bırakın