Öne çıkan

Yöneticinin iyisi değer yaratır.


Türk şirketlerinin ve profesyonellerinin yüksek enflasyon ortamında şirket yönetmekte usta olduklarına inanılır.

Sanki doğru sandığımız yanlışlardan biri de bu. Sınav sonuçları kötü. 

Tüm şirketlerin veri tabanı olmadığı için Istanbul Borsasında işlem görenlere baktım. ( Fintables diye bir uygulama var siz de kullanabilirsiniz.)

Istanbul Borsasında işlem görmek önemlidir demiyorum. 
Bir göstergedir diyorum. 

Istanbul Borsasında işlem gören 500’e yakın şirket var.
Her sektörün en önemli şirketleri burada işlem görüyor.

Bunların (banka ve finans hariç) 128’i irice. 
İrice tanımım şu, yıllık ciroları ve özkaynakları son bilanço dönemi itibarıyla 1 milyar TL’nin üstünde. 
Yaklaşık 4 şirketten biri irice. 
İrilere baktım çünkü iri şirketlerin iyi yöneticileri cezbedip, tutabildikilerini varsaymak çok yanlış olmaz. 

Her şey para değildir, her şirketin öncelikleri farklı olabilir lakin bu şirketlerin kar amacı ile kurulduğunu ve Borsaya açılırken yatırımcılarına yüksek getiri sözü verdiklerini bildiğimiz için, bu amacı yüksek enflasyon ortamında gerçekleştirip gerçekleştiremediklerine baktım.

Bu 128 şirketin sadece 46’sı cirolarını ve karlarını enflasyon oranının üzerinde artırabilmiş. Yaklaşık 3 şirketten biri. 

Bunlardan 27’si ise karlılıklarını da artırmış.

Bu şirketlerin yöneticilerine, yönetim kurullarına sırf bu nedenle memleketin en iyi yöneticileri diyemeyiz ama kar amaçlarına erişmek, yatırımcılarına verdikleri sözü tutmak anlamında enflasyon ortamında da sınavı tam notla geçtiler diyebiliriz. 

128 irice şirketten sadece 27’si. 

Geri kalan 100 irice şirketin 80’i ise bu 3 kriterin 2’sini bile karşılayamamış.

Bazılarının “hoca bana taktı” türü çok özel mazereti olabilir ama geneline enflasyon ortamında halka açık şirket yönetim dersinden iyi not alamadılar diye bakabiliriz. 

Adını koymazsak, sorunu çözemeyiz. 

Halka açık büyük şirket yönetmek “süper lig”de oynamak demektir. Projektörler üzerinizde. 

Borsada işlem gören şirketlerin -o spesifik anda alıcı ile satıcı arasında oluşan-“fiyatı” oluyor, bir de bundan ayrı “gerçek değeri” oluyor.

O “gerçek değer” için de şirketin gelecekte yaratacağı tahmin edilen “serbest nakit akışlarının” bugüne indirgenmiş net değeri diyebiliriz. 

İndirgerken kullandığımız iskonto değeri de sabit bir oran değildir, sermayenin “fırsat” maliyetidir. (Burada ağırlıklı sermaye maliyetini kullanan analistler de vardır ama daha sağlamı fırsat maliyetidir.)

Şirketin hissesinin fiyatı ile gerçek değeri zaman zaman, tesadüfen, aynı değerde buluşsa da çok da olmasını beklediğimiz bir şey değildir. 

Çünkü şirketler her önemli kararıyla gelecekteki serbest nakit akışlarını etkileyen, yani değer yaratan veya değer eksilten yatırımlar yaparlar. Piyasalar bunu anlık olarak göremez de hesaplayamaz da. 

Çoğu yönetici veya yönetim kurulu üyesi de bunu bilerek, isteyerek yapmaz. Rekabet şartları, dönemin ruhu, herkesle iyi geçinmek kaygısı vs. ile alınan her kararın gelecekteki serbest nakit akışını etkileyeceği (dolayısıyla bugün değeri etkileyeceği) düşünüldüğü zaman iş yapılamayacağı iddia edilir. 

Bilhassa halka açık şirketlerde daha çok gördüğümüz “borsadaki fiyatı” canlı ve yüksek tutmak gayesi ile yapılan ancak şirketin gelecekteki serbest nakit akışının bugünkü değerini düşüren yani şirketin “gerçek değerini” eksilten hareketler sürekli ve kalıcı olursa ileride çok can yakar. Hele bir çok şirket aynı anda ve uzun süreli olarak bunu yaparsa krizler kaçınılmaz olur. 

Siz ne düşünüyorsunuz? Şirketinizde önemli kararlar ileride yaratacağı tahmin edilen serbest nakit akışlarının net bugünkü değerinin pozitif olduğundan emin olunarak mı alınıyor yoksa “başka çare yok yapacağız” diye mi?

Öne çıkan

Enflasyon ortamında şirketlerde Bütçe yapmak ve Performansı ölçmek


Kurumlarda bütçe dönemi. 
En çok duyduğum serzeniş “kur, enflasyon, fiyat varsayımı yapılamazken bütçe yapmak doğru mu?”

Bütçe toto gibi görülünce bu soru hiç haksız değil.

Bir trend çizgisi tutturacak şekilde hazırlanan ve bütçe departmanı içinde başlayıp biten bir bütçe ile ancak toto oynanır. 

Sonuçta hammadde fiyatlarını da, enerji fiyatlarını da çalışanların ücretlerini de bütçenize bakarak “bütçem bu kadar” diyip belirliyemiyorsunuz, piyasa belirliyor değil mi?

Siz bundan sonrasından sorumlusunuz, dış etkenlerden değil. Kur, emtia/enerji fiyatları sizin kontrolünüzde değil. Sizin kontrolünüzde olanlarda ne gibi insiyatifler kullanacaksınız? 

Belirli kur/fiyat aralıklarında “satış politikaları nasıl değişecek, hangi yatırımlar yapılacak veya ertelenecek, üretim artırılacak veya durdurulacak, maliyet artışları fiyata hangi mekanizmalarla yansıtılacak” gibi konuları tartışmış olmaktır bütçe süreci. 

Bu süreç yüksek katılımla yaşanırsa, kur/fiyat değişikliklerinde bütçe revize etmek zorunda kalmazsınız, herkes ne yapacağını biliyor olur. Revize edilecek tek şey yıl sonu mali durum tahminidir, o da bütçe değildir zaten.

Şirketin yöneticilerinin açık fikirli ve eleştirel olarak masaya oturduğu, her aktiviteyi ve bunların yarattığı harcamaları sorguladığı (bu yaptığımızın müşteriye ne faydası var, bugün kurgulasak aynısını mı yapardık vs.) “yeniden ve sıfırdan” bir bütçe ile elde edeceğiniz kazanımlar totoyu tutturmaktan çok daha fazla olacaktır. 

Bütçenin hazırlanması ve tartışılması sürecindeki öğrenimlerin önemli olduğu şirketlerde kur/enflasyon/fiyat birer senaryo bazıdır ancak. 

…..

Şirketlerin performansını değerlendirirken, kar amaçlı olan bu kuruluşların ne kadar kar ettiğine bakarız. Bunun yanısıra şirketin marka değerine, toplumdaki itibarına, yönetiminin kalitesine de bakarız elbette.

Borsadaki şirketleri dışarıdan değerlendiren bir yatırımcı/analist isek aynı sektördeki şirketleri kıyaslarken faiz, vergi amortisman öncesi ne kar ettiklerine kısaca FAVÖK’e (ingilizcesi ile EBITDA olarak günlük finans diline girmiştir) ve bu FAVÖK’ün ciroya oranına bakar, şirketleri bu bazda karşılaştırırız.

Bir şirketin üst düzey yöneticisi veya hissedarı isek bakacağımız yer FAVÖK’ten işletme sermayesi artışına ve yatırımlara giden parayı düşerek bulacağımız serbest nakit akışıdır (ingilizcesi ile FCF veya free cashflow olarak günlük finans diline girmiştir). Bilhassa işletme sermayesinin aydan aya ciddi değişimler içerdiği ortamlarda (emtia ve enerji fiyatlarındaki artış veya genel anlamda yüksek maliyet enflasyonu) FAVÖK güncel durumu gölgeler, gecikmeli olarak yansıtır. Sattığınız malın yerine stoğa çok daha yüksek maliyetli mal koyduğunuzu raporlarda geç görürsünüz hissedar/yatırımcı olarak. 

Ailem Beşiktaş’ta oturur. İnönü stadında gol olur, sesi gelir pencereden, TV’de hala atılmamıştır penaltı. Gecikmeli gelir görüntü. FAVÖK de hep geriden gelir.

Sonra da şirketin ne net kar ettiğine bakar hissedar/yatırımcı. Serbest nakit akışının genelde ekside olduğu bugünkü gibi ortamlarda net kar da çok yanıltıcı olur ama yanıltıcı olduğunun farkında olursunuz serbest nakit akışının fazlada mı ekside mi olduğunu biliyorsanız.

Mali işler yöneticileri DNA’ları itibarı ile muhafazakardır ve raporlamada değişiklik yapmayı çok sevmezler, (içlerinden geldiğim için iyi bilirim) ancak iş hayatının ilk 15 yılını yüksek enflasyon ortamında geçirmiş bir yönetici olarak raporda tek bir satıra bakacak olsam serbest nakit akışı satırına bakacağımı bilmelerini isterim.  

Enflasyon ortamında “kral nakittir” malum.