Öne çıkan

Soru kolay, cevabı zor.


2022’de 8 farklı şirket patronu ve ailelerinden işe ilgi duyan yeni nesil ile ayrı ayrı bir dizi toplantı yapma fırsatım oldu.

Patronlar genelde yüksek enflasyon, durgunluk ve seçim döneminde alınabilecek karar alternatiflerini sorguladılar. İlginç sorular daha ziyade yeni nesilden geldi.

Bu tür ufuk turu toplantılarında yüzeyin altındaki konuları deşmek için patronlara bir çok soru sorarım. Klasik ve en sevilmeyen sorularımdan biri “3 sene sonra şirketinizin cenazesini kaldırıyor olsak, bu neden olmuş olabilir? “ dir. Bu soruya herkes katılımda bulunduktan sonra beni davet eden patronun kızlarından biri şu soruyu sordu.

“Peki sizce şirketimiz bir gün batarsa neden batacak?”

Cevabımı paylaşmak isterim. Belki işinize yarar. (Daha önce blog’da da yazmıştım hatırlayanlar için tekrar olacak kusura bakmayın.)

“Şirketler aniden, kimse ne olduğunu anlamadan değil, göz göre göre batıyorlar.

Borç sarmalına girdikleri için batmıyorlar, işlerini iyi yapmadıkları için borç sarmalına giriyorlar ve onun dayanılmaz ağırlığı ile batıyorlar.

Müşteriyi unuttukları için batıyorlar.
Sürdürülebilir yapılar kurmadıkları, kanı tazelemedikleri, süreçleri sürekli yeniden, sıfırdan tasarlamadıkları için batıyorlar.
Cesaretlerini, dürüstlüklerini ve sorumluluk duygularını yitirdikleri için, eleştiriye, yeniliğe, değişime açık olmadıkları için batıyorlar.”

….

Bu tür ortamlarda en sevilen sorum şudur:

“3 sene sonra burada şirket merkezimizde büyük bir kutlama yapıyor olsak, hangi nedenle toplanmış, neyi kutluyor olabiliriz?”

Aile şirketlerinde geniş katılımlı toplantılarda kutlamanın olası nedenleri olarak genelde şöyle bir sıralama gördüm bugüne kadar.
1. Şirketin halka açılmasını kutluyor olabiliriz.
2. Şirketi yabancı yatırımcıya satmış, çakmış-çıkmış olabiliriz.
3. Birinci nesil emekli olmaya karar vermiş olabilir.

Bana da sorarlar “siz neyi kutlamamızı isterdiniz” diye?

Cevabım yıllar içinde şuraya evrildi.

“Müşterilerin diğer müşterilere hararetle tavsiye ettiği ve çalışanların da “başka yerde çalışmak istemezdim” dediği şirket olmayı kutluyor olabilirsek, böyle bir şirketin ileride halk açılması da yabancı yatırımcı alması da, vizyoner-cesur profesyonelleri cezbedip patronlarını emekli etmesi de kolay olur.

….

Son sorum biraz zorlayıcıdır.

“Şirketimiz pazarının lideri ve sizler de bu şirketin kurucuları ve yöneticilerisiniz. Bir an için kendinizi rakibinizin, onların patronları ve yöneticilerinin yerine koyun. Pazarda bizi, lideri geçmek hatta pazardan silmek için ne yapardınız?”

Bu soruya çok ilginç cevaplar verilebiliyor bazıları edep ve etik sınırları zorlayan. Bazen de hiç cevap alamıyorum, çünkü sektördeki rakiplerini bu soruya cevap verecek kadar yakından tanımıyor olabiliyorlar. Cevapları veya sessizliği ile beni en çok şaşırtan soru olmuştur zaman içinde.

Siz ne cevaplar verdiniz?

Öne çıkan

Yöneticinin iyisi değer yaratır.


Türk şirketlerinin ve profesyonellerinin yüksek enflasyon ortamında şirket yönetmekte usta olduklarına inanılır.

Sanki doğru sandığımız yanlışlardan biri de bu. Sınav sonuçları kötü. 

Tüm şirketlerin veri tabanı olmadığı için Istanbul Borsasında işlem görenlere baktım. ( Fintables diye bir uygulama var siz de kullanabilirsiniz.)

Istanbul Borsasında işlem görmek önemlidir demiyorum. 
Bir göstergedir diyorum. 

Istanbul Borsasında işlem gören 500’e yakın şirket var.
Her sektörün en önemli şirketleri burada işlem görüyor.

Bunların (banka ve finans hariç) 128’i irice. 
İrice tanımım şu, yıllık ciroları ve özkaynakları son bilanço dönemi itibarıyla 1 milyar TL’nin üstünde. 
Yaklaşık 4 şirketten biri irice. 
İrilere baktım çünkü iri şirketlerin iyi yöneticileri cezbedip, tutabildikilerini varsaymak çok yanlış olmaz. 

Her şey para değildir, her şirketin öncelikleri farklı olabilir lakin bu şirketlerin kar amacı ile kurulduğunu ve Borsaya açılırken yatırımcılarına yüksek getiri sözü verdiklerini bildiğimiz için, bu amacı yüksek enflasyon ortamında gerçekleştirip gerçekleştiremediklerine baktım.

Bu 128 şirketin sadece 46’sı cirolarını ve karlarını enflasyon oranının üzerinde artırabilmiş. Yaklaşık 3 şirketten biri. 

Bunlardan 27’si ise karlılıklarını da artırmış.

Bu şirketlerin yöneticilerine, yönetim kurullarına sırf bu nedenle memleketin en iyi yöneticileri diyemeyiz ama kar amaçlarına erişmek, yatırımcılarına verdikleri sözü tutmak anlamında enflasyon ortamında da sınavı tam notla geçtiler diyebiliriz. 

128 irice şirketten sadece 27’si. 

Geri kalan 100 irice şirketin 80’i ise bu 3 kriterin 2’sini bile karşılayamamış.

Bazılarının “hoca bana taktı” türü çok özel mazereti olabilir ama geneline enflasyon ortamında halka açık şirket yönetim dersinden iyi not alamadılar diye bakabiliriz. 

Adını koymazsak, sorunu çözemeyiz. 

Halka açık büyük şirket yönetmek “süper lig”de oynamak demektir. Projektörler üzerinizde. 

Borsada işlem gören şirketlerin -o spesifik anda alıcı ile satıcı arasında oluşan-“fiyatı” oluyor, bir de bundan ayrı “gerçek değeri” oluyor.

O “gerçek değer” için de şirketin gelecekte yaratacağı tahmin edilen “serbest nakit akışlarının” bugüne indirgenmiş net değeri diyebiliriz. 

İndirgerken kullandığımız iskonto değeri de sabit bir oran değildir, sermayenin “fırsat” maliyetidir. (Burada ağırlıklı sermaye maliyetini kullanan analistler de vardır ama daha sağlamı fırsat maliyetidir.)

Şirketin hissesinin fiyatı ile gerçek değeri zaman zaman, tesadüfen, aynı değerde buluşsa da çok da olmasını beklediğimiz bir şey değildir. 

Çünkü şirketler her önemli kararıyla gelecekteki serbest nakit akışlarını etkileyen, yani değer yaratan veya değer eksilten yatırımlar yaparlar. Piyasalar bunu anlık olarak göremez de hesaplayamaz da. 

Çoğu yönetici veya yönetim kurulu üyesi de bunu bilerek, isteyerek yapmaz. Rekabet şartları, dönemin ruhu, herkesle iyi geçinmek kaygısı vs. ile alınan her kararın gelecekteki serbest nakit akışını etkileyeceği (dolayısıyla bugün değeri etkileyeceği) düşünüldüğü zaman iş yapılamayacağı iddia edilir. 

Bilhassa halka açık şirketlerde daha çok gördüğümüz “borsadaki fiyatı” canlı ve yüksek tutmak gayesi ile yapılan ancak şirketin gelecekteki serbest nakit akışının bugünkü değerini düşüren yani şirketin “gerçek değerini” eksilten hareketler sürekli ve kalıcı olursa ileride çok can yakar. Hele bir çok şirket aynı anda ve uzun süreli olarak bunu yaparsa krizler kaçınılmaz olur. 

Siz ne düşünüyorsunuz? Şirketinizde önemli kararlar ileride yaratacağı tahmin edilen serbest nakit akışlarının net bugünkü değerinin pozitif olduğundan emin olunarak mı alınıyor yoksa “başka çare yok yapacağız” diye mi?