Soru: En son GSM operatörü İş-Tim piyasaya çıkarken Aria adıyla çıktı. Halbuki Turkcell ve Telsim kendi adları ile çıkmışlardı. Şirket ismini marka olarak kullanmak yanlış mıdır?


Bir şirket birden fazla ürün kategorisinde pazara gireceği ve bir çok marka altında faaliyetini sürdüreceği zaman şirket adı yerine ürün markalarına yatırım yapması daha doğrudur. İş-Tim de bu nedenle Aria gibi şirket adından farklı bir markaya böylesine yüklü bir yatırım yapmıştır. Turkcell ve Telsim zaman içinde farklı markalar çıkarmak durumunda kalmışlardır. Bilhassa “kontürlü kartlar” ve bazı servisler için ayrı markalar oluşmuştur. Bundan sonra İş-Tim’den de yeni markalar bekleyebiliriz.

Güçlü markaları analiz ettiğimiz zaman her markanın bir kimliği, bir karakteri olduğunu görürüz. Bu markanın bir değerler sistemi olduğunu, bir kültürü temsil ettiğini, tüketicisi ile özel bir ilişki kurduğunu farkederiz.

Ürün markaları ile kurumsal markaları da aynı kefede değerlendirmememiz gerekir. Siemens, Shell, IBM gibi bir çok şirket kendi adıyla başlıbaşına bir marka olmuştur. Bir çok şirket bu gerçeği çok geç farkeder. Yeni ürün çıkartılırken müşteri nezdinde oluşan “kurum markası” destek olmaktan ziyade köstek olmaya başlayınca da çareler aramaya başlar. İkili markalar, şemsiye markalar hep böyle doğmuştur. Ariel, Procter & Gamble’ın Omo, Lever’in markalarıdır. Tüketici açısından raftaki rekabet Ariel ile Omo arasındadır. Procter & Gamble ile Lever’İn rekabeti tüketiciye gözükmez ve onu ilgilendirmez. Borsadaki yatırımcı açısından bir şirketin değeri, sahip olduğu markaların değerlerinin toplamıdır. O, hem her bir markanın değerini hem de şirketin toplam değerini takip eder.

Şirketin adı ile doğrudan ilişkisi kurulmayan ürün markaları operasyonel açıdan büyük bir özgürlük verir. Bu kesinlikle “işiniz kolay” veya “ne isterseniz yapabilirsiniz” anlamına gelmemekle birlikte, elinizi kolunuzu bağlayan bir kurumsal imaj yoktur.

Kurum markaları yıllar içinde ürünle özdeşleşirler. Özellikle eski, kurumsallaşmış şirketlerin genel karakteri olan “muhafazarlık, yeknesaklık, yavaşlık” gibi değerleri yansıtmak istemediğiniz zaman kurum markasını da ürün markası olarak kullanamazsınız. Bir banka için doğru olan bir marka bir GSM operatörü için doğru olmayabilir. Köstek olmasa bile, destek de olmayabilir.

Aria; tüm bunları değerlendirdiğimiz zaman doğru bir strateji ile kurum markasından koparılmış bir ürün markası olarak görülmelidir.

Soru: Bankaların cep telefonuna mesaj bırakarak borcumu hatırlatmalarını anlıyorum. Bazen işe de yarıyor. Fakat gece yarısı cep telefonumdan aranarak abonelik süresinin bittiğini hatırlatan makinalara verilen paralara acıyorum. Teknoloji insanlığı unutturmak zorunda mı?


Yerden göğe haklısınız. Emniyet güçlerinin kanuni ve haklı sebepleri hariç olmak üzere geceyarısı rahatsız edilmemek hakkımızı kimse elimizden alamaz. Kullanılan aracın cep telefonu veya ev telefonu olması bu suçun niteliğini değiştirmez. Şirketlerin müşteri ilişkileri yönetimi adı altında bu hatayı yapmaları da ayrı bir mesele. Müşterisine katma değer sağlayıcı yeni hizmetler sunmak için alınan bilgilerin müşteriyi rahatsız etmek için kullanılması bu sektörün hastalıklarından birisi. Ancak şu cep telefonu konusundaki hassasiyeti anlayamadığımı belirteyim. Türkiye’de cep telefonu sayısı az iken, ev telefonundan daha “mahrem” bir kimlik kazandı. Evden rahatlıkla arayan arkadaşlarım cep telefonundan aradıklarında inanılmaz bir çekingenlik havasına girdiler. Herhalde Türklere has bir  tavır. TT gerekli yatırımı yaparak, hizmet götürmediği için bir çok kişinin evinde telefon yok. Aynı şekilde kalabalık iş semtlerinde “kutuda yer olmadığı” için cep telefonu o alanda da önemli açığı kapatıyor. Şirketler de müşterileri ile iletişimde bu aracı yaygın olarak kullanıyorlar. Eğer telefonla aranmak istemiyorsanız bunu resmen karşı tarafa bildirirsiniz, aksine hareket ederlerse, korkmayın kanunlar sizden yana. Elbette borcunuzu ödememek için böyle bir yola başvurmanız size pek yarar sağlamaz.

Soru: Biz küçük bir avukatlık şirketiyiz. Yaptığımız iş esas olarak hukuk danışmanlığı sayılabilir. Doğal olarak büyümek istiyoruz. Müşteriler bu hizmeti alırken bizleri neye göre değerlendirirler? Pazarlama yapmalı mıyız?


Profesyonel hizmet kuruluşları prensip olarak reklam yapmazlar. Bazı ülkelerde bu kanunen da yasaklanmıştır. En büyük pazarlama araçları, yaptıkları işlerdir. En etkili ve yetkili pazarlamacıları müşterileridir. Kısacası, durum “bana müşterini söyle, kim olduğunu söyleyeyim” deyişine dönüştürülebilir. Profesyonel hizmet verilmez, alınır. Bunun kalitesini de müşteriler tarif eder. Burada size düşen; bu yaptığınız işin iyi veya kötü sonucunun, sizin tek pazarlama aracınız olduğunu hiç aklınızdan çıkarmadan işinizi yapmaktır. Şöhretinize gölge düşürmek veya müşteriyi kaybetmek ikilemini çok sık yaşarsınız. Müşteriyi o anda kaybetmemek uğruna yapacağınız mesleki fedakarlık bundan sonraki iş alma potansiyelinizi doğrudan etkileyecektir. Bu da çoğunlukla ne istediğini bilmeyen ve buna rağmen kaprisli müşterilerle ilişkide başınıza gelecektir. Maalesef bu müşteriler tanım itibarıyla sizin “kaçırmak” istemeyeceğiniz ölçüde “büyük” müşteriler olurlar. Piyasanızda “isim yapmış” kişilere bakın. Bu ismi uzun yıllar sonucunda elde etmişlerdir. Bu yılların uzamasında bazı müşterilere “hayır” demenin de önemli payı vardır. Sizin yapacağınız en iyi pazarlama, işinizi iyi yapmak, “iyi” müşterilerden yana tercihinizi kullanmak ve mesleki yayınlar ve toplantılar vesilesiyle yaptığınız işleri duyurmaktır.