Artık Bankaların da 12 Eylülü var.


Geçtiğimiz hafta sonu biz referandum ve basketbol ile meşgulken dünya bankacılık sisteminin 27 patronu Basel III diye bilinen bankaların uyması gereken sermaye yeterliliği vb. kuralları sertleştiren yeni bir kriterler manzumesini bir batında kabul ettiler. İçerik ve geçiş dönemi olarak beklenenden (ve ABD ve İngiliz bankacılığının patronlarının istediğinden) daha yumuşak bir sonuç çıktı. Bu uzlaşma sayesinde de bir toplantıda sonuca varıldı ve duyuruldu.

Basel III kriterlerinin hedefi bankaların sermaye ve yedeklerinin asgari tutarını yaklaşık 3 katına çıkarmak. Bir çok ABD ve Ingiliz bankası (ve türk bankalarının hepsi) zaten bu seviyelerde olduğu için yeni kriterler bilhassa Kıta Avrupası bankaları için önemli. Yoksa Dünya bankacılık sistemin toplam sermayesinin 3 katına çıkması anlamını taşımıyor.

Basel III’e göre %2 olan çekirdek sermaye oranı (core tier one ratio) asgari %4.5 olacak. Ama bu da yetmiyor, %7 olması arzu ediliyor. %7’nin altında kalanlar, temettü ve prim dağıtamamak gibi yaptırımlara maruz kalacak.  %7 olarak öngörülen oranın ekonomik şartlara göre %9.5’a yükseltilmesi de sözkonusu ama henüz taslak aşamasında. Zaten uygulama –bu konuda en sıkıntılı ülke olan Almanya’nın yoğun itirazları ile – 2013’de başlayacak ve uyum süresi 2019’a kadar uzatılmış durumda. Almanya’nın -belki de Avrupa adına- itirazlarının ardında bu kararların hemen uygulanması halinde büyümeye darbe vurması ve istihdamı etkilemesinden duyulan endişeler yatıyor.

Bu tür sermaye oranlarını yükseltme uygulamaları ülkemizde de yapıldı ve ilk safhada bankalar sermayelerini artırmada zorluk çektikleri için bilançoları daraltma, kredileri kısma, varlıkları satma vb. tedbirleri ile oluşan daralma yaşandı. Uygulamanın zamana yayılması bunun salgın etkisini azaltır. Ancak bazı bankalar –burada Avrupanın devlet bankaları ön planda- ilk aşamada uymaları gereken oranların da uzağında olduğu için münferit sıkıntılar yaşanacaktır.

Alman devlet bankalarının kredileri kısması gayrımenkul piyasalarına darbe vurabilir. Devletin sermaye artırması daha olası bir çözüm. Bununla beraber Avrupa’da banka birleşmeleri gündeme gelebilir.

Türkiye’ye etkisi doğrudan değil dolaylı olacaktır. Avrupa bankalarının fonlama iştahının kesilmesine yol açacağı için kendini o bankalardan fonlayan Türk bankalarının “ayak değiştirmeleri” gerekebilir. Bilhassa, yatırım finansmanı ve kamu projelerinin finansmanı konularına özel daralma yaşanabilir.

Global bankalar için ek düzenlemeler de bekleniyor. Onlar da belli olduktan sonra durumu tekrar değerlendirmek gerekebilir.

Bence, Basel III bu yaşadığımız kriz  boyutları açısından bankacılık sistemini yeniden yapılanmaya zorlayan bir paket olmadı ama krizden bu yana bankacılık ile ilgili alınan kararların en reformist olanı. Önemi oranlardan ziyade sistemin patronlarının kararlılık içinde beraberce hareket ettiklerini göstermek olacak. Zaten piyasalar da bunu çok iyi karşıladı ve dün nerdeyse tüm banka hisselerinin değeri arttı.

Sıcağı sıcağına bu kadar. Bu konuyu takip etmeye ve yazmaya devam edeceğim. İyi haftalar.

Yorum bırakın