Bu çok tartışılan bir konu. Tek bir cevabı yok çünkü bu konu ile ilgili düşünürler kamplara ayrılmış durumdalar. Ben kendimi daha ziyade materyalist değer/ihtiyaç ilişkisini ön plana çıkaran kampa yakın görüyorum. Onların açıklamaları bana daha basit ve net gözüküyor.
“Değerleri” ve genelde “değer” kavramını anlamak için “değer”/ “ihtiyaç” ilişkisini anlamak gerekir. Hayvanlar içgüdüleri ile hareket ederler. Doğa tarafından programlandıkları şekilde hayatın getirdiklerine çare üretirler. İnsanlar ise serbest iradeleri ile hareket ederler, nasıl davranacaklarıne kendileri karar verirler. Bu tercihlerinin bazını da “değerler” oluşturur. Bu anlamda “değer” hayatta neyin önemli olduğuna dair inançtır.
Değerlerin birincil fonksiyonu ihtiyaçları karşılamaktır. Abraham Maslow 50 yıl önce insanların ihtiyaçlarını “ruhsal”, “güvenlik”, “sosyal”, “gurur” ve “kendini doğrulama” olarak kategorize etmişti. Bunlar da günlük hayata “ayakta kalmak ve mücadele etmek”, “gelecek kaygısı”, “aidiyet”, “karakter” ve “kişisel gelişme” gibi ihtiyaçlar olarak yansır. Maslow der ki “ilk üç temel ihtiyaç karşılandığında insan diğer iki üst düzey ihtiyacı gidermeye çalışır”.
İhityaçları karşılamaya çalışırken tercih sorunu burada kendini gösterir. Risk almak kaçınılmaz olur. İki temel ihtiyaç grubu arasında tecih yapmaya zorlanırız. Güvende hissetmek mi yoksa büyümek ve gelişmek mi? Bu ikilemde insanların ne karar verdiğine şahsi değerleri yön veriyor. Farkında olalım veya olmayalım verdiğimiz her karar bir veya iki değerin bize yön göstermesiyle oluşuyor.
Bu konuda 1968’de yine Maslow’un getirdiği bir açıklamaya bakarsak, insanda üç tür değer olduğundan bahseder. Gelişme ve büyüme değerleri, “zincir atma” (sağlıklı gerileme) değerleri, ve savunma (sağlıksız gerileme) değerleri. İnsanların doğal olarak kendini geliştirmek ve büyütmek arzuları olmasına rağmen, barış huzur ve rahatlarını korumak için de kuvvetli değerleri vardır. Savunma değerleri insanları acı, korku, zarar, ve tehditlerden korur ancak büyüyüp gelişmelerini de sınırlar. “Azıcık aşım, dertsiz başım” bu durumu anlatan güzel bir deyimdir.
Günlük hayatta değerler ya “beceri” ya da “karakter” üzerine odaklanır. Karakter değerleri olarak bilinen dürüstlük, adalet ve merhamet kişilerin etik ve moral anlayışları ile ilintilidir. Etik “iyi” ile “kötü” veya “doğru” ile “yanlış” standartlarımızdır. “Sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma” basit bir etik standarttır. Moral değerler ise zararlı ve yanlış davranışları engellemeye veya zararlarını azaltmaya yönelik standartlardır.
Bu değerler değişiyor mu sorusuna gelince; değerler zamanla oturur ancak ihtiyaçlar değiştikçe ön plana çıkan değerler farklılaşır. Bu cümleden “insanların değerleri hep aynı kalır” sonucu çıkmamalı. Realitede; dürüstlüğe önem veren, riyakarlıktan hiç hoşlanmayan bir kişi dahi %100 dürüst değildir. Dolayısıyla bilhassa karakter değerleri bir “siyah beyaz” tercih değil, üzerinde kayılan bir eksen olarak düşünülmelidir. İnsanların “zamanla değiştiği” söylemi işte böyle bir tercih kaymasından kaynaklanmaktadır.
Değerler sonuçta insana aittir. İnsanlar da içinde bulundukları duruma göre (psikoloji, çevre, iklim) farklı tepkiler gösterebilirler. Bu tepki farkı değiştikleri için değil, sadece ihtiyaçları değiştiği için farklı değerlerin devreye girmesi veya aynı değer ekseni üzerindeki “kayma”lardan ibarettir.