İlk başta yöneticilerin bu davaya inanmaları gerekir. “İyi vatandaş” olmaktan keyif almaları gerekir. Bu sorumluluk mecburiyetten veya kendini savunmak için değil girişimcilerin ve üst yönetimin kendini “dünya vatandaşı” olarak görmek istemesiyle yapılır.
Amerika’daki uyuşturucu konusu veya Afrika’daki AIDS probleminin coğrafi olarak “kaplama alanı” dışında kalsa da tehdit olarak çok uzağımızda olduklarını düşünemeyiz. Aynı şekilde denizlerin ve göllerin korunması veya küresel ısınmaya da “bunlar uzmanların işi” diyerek uzak duramayız. Her uluslararası şirketin üst düzey yöneticisi artık bu konuları günlük bazda takip etme ihtiyacı hissediyor. Rekabet ve Globalizasyon bu ihtiyacı hissetmeyenleri cezalandırıyor. Bugün bir çok uluslararası şirket markasının değerlerinden birisini sosyal sorumluluk olarak görüyor. Bununla yerel bazda rekabet edebilmek mümkün mü?
Elbette ki bu tip büyük davaların sadece şirketlerin çabası ile hallolması beklenemez. Sorumluluk sahibi devlet kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve özel şirketler elele vererek ancak bu projele girişebiliyorlar. Yöneticilere düşen, takip etmek, bilinçli olmak ve ihtiyacın farkında olmak.
Üst düzey yöneticiler kendilerini sadece yerel değil global olarak sosyal ve çevre konuları hakkında bilgi sahibi edecek kişi ve kuruluşlara yakın durmalıdırlar. Ülkemizde bir çok şirketin resmi ilişkisi TOBB ve Tüsiad ile sınırlıdır. Bunlar gerekli ancak yeterli değildir. Açılım gerekir.