Globus Ekim 2000
Profesyonel yönetici olarak çalıştığım dönemlerde masanın bir yanından gözlediğim “danışmanlık” kurumunu bir süredir “içeriden” yaşama ve izleme imkanı buldum. Bu köşede bu yazı ile başlayacak bir yazı dizisi içersinde bu kurum hakkındaki görüş ve izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Sizlerin de e-posta adresime bu konu ile ilgili yollayacağınız yazılarınızı bekliyorum.
Danışmanlık yaygın olarak çok yanlış anlaşılan bir kurumdur. Geçmişte olduğu gibi bugün de durum fazla farklı değildir. Meslek olup olmadığı tartışılmaktadır. Bazen bu kurumun içindeki insanlar dahi yanlış anlamaktadırlar. Danışmanlardan hoşlanmayanlar çoğu zaman yanlış tanıtmaktadırlar. Kabul etmek gerekir ki net bir tarifini koymak da pek mümkün olamamıştır. Danışmanlık hizmetlerine olan talep arttıkça, kapsam genişlemiş, bir tarif getirmek daha da zorlaşmıştır. Konu ile ilgili kişi ve grupların yanlı tarifleri içinden birini seçip kullanmak da, tanımlamaya çalışmak kadar zor olabilmektedir.
Başta teknolojik hareketliliğin katkısıyla, toplumun, teknolojik ve sosyo-politik açılardan gittikçe karmaşık bir yapıya dönüşmesi danışmanlık hizmetlerine duyulan ihtiyacı da arttırmış ve çeşitlendirmiştir. Sadece iş hayatının değil toplumun her kesiminde, uzman yardımı alınmadan bu karmaşık resmin içinden çıkmanın mümkün olmadığı görüşü yaygınlaşmıştır. Yazılarımı daktilo ile yazarken (hemen hemen) bütün işimi kendi başıma halledebilirken, bilgisayar ve kelime işlem yazılımları kullanmaya başladıktan sonra bir bilgiişlem uzmanına, yani bir danışmana ihtiyaç duymaya başladım. Bilgisayar ile haşır neşir olduktan sonra dahi başımıza gelen binlerce irili ufaklı sorunla uğraşmak için bir yetkin yardıma ihtiyaç duyuyoruz. Bazılarımız çalıştıkları kurum içindeki kaynaklardan, ya da dost-tanıdık çevresinden adına “danışmanlık” denmeyen uzman yardımı alıyoruz. Bu kapsam içersinde tapu, telefon veya trafik müdürlüklerinde işlemlerimizi takip edip halleden insanlar da adlarına “danışman” demeseler bile verdikleri uzman hizmeti itibarıyla bu iş koluna girmektedirler. Şirketler, maliyetlerini düşürmek, verimliliklerin arttırmak, çalışanlarını eğittirmek, ücret skalalarını düzenlettirmek vb. başlıklar altında artık rutin olarak danışmanlık hizmetleri almaya başladılar.
Bu arada ilginç bir gelişme daha yaşanmaya başladı. Mesleğin eskilerinin kullandığı ünvanlar yıllarca “müşavir” ve sonrasında “danışman” olarak kısa ve öz bir şekilde ifade edilirken artık uzmanlık konusu da ünvana ekleniyor. “Mali Müşavir” ve “Hukuk Müşaviri” ilk örnekler idi. Şimdi “Yönetim Danışmanı”, “Verimlilik Danışmanı”, “Kalite Danışmanı”, “Vergi Danışmanı”, “Emlak Danışmanı”, “Teknoloji Danışmanı” ünvanları yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Bunun da yazımın başlarında belirttiğim tanım kargaşasından çıkmak için ilk çıkar yol olarak benimsendiğini düşünüyorum. Memleketimin kendine has manzaraları içersinde hoşluklar bulmak her zaman mümkündür. Cerrahlar “danışmanlık” yapmazlar “konsültasyon” yaparlar. Keza “Hesap Uzman”ları da yaptıkları iş danışmanlık dahi olsa “Hesap Uzmanı” ünvanını bir asalet nişanı gibi bırakmazlar. “Hukuk Müşavirleri” bu konuda yine nalıncı keserini çalıştırmış ve kendilerine özel bir durum yaratmışlardır. Kurumsal bir yapı içersinde “Hukuk Müşaviri” olan ünvan “Büro” ya çıkıldığında , hizmetin verilme şekli değişmese dahi, “Avukat” a dönüşür. ABD’de de avukatlar “danışman” olarak nitelenmeyi pek sevmezler.
Tüm bu dış kabuk örneklerinden yola çıkarak şimdilik “danışman”ı “bir mesleğin içinden gelmesine rağmen, o mesleğin kendisini değil, mesleğin bir uygulama biçimini temsil eden uzman” olarak tanımlayabilriz. Bu da sanırım “danışman”ları da “anti-danışman”ları da rahatlatan bir tanım olur. Bu tanıma göre “danışmanlık” kendi başına bir meslek olmayıp bir mesleği icra etme şeklidir. Bir cerrah başka bir vakada “konsültasyon” kapsamında “danışmanlık” yaptığı takdirde cerrahlığını kaybetmemektedir. Mesleğini icra etme şekli değişmiş olmaktadır.
Sonuçta “danışman”ın gerçek adını hizmeti alan “müşteri” koyacaktır.
Hilmi Güvenal